Seviniriz, üzülürüz, kızarız, kıskanırız, ağlarız, severiz, nefret ederiz…
Her ne yaşarsak yaşayalım iyi ya da kötü ne hissedersek hissedelim aslında tüm bunlar değil mi bizi biz yapan unsurlar. Bir bütünün parçaları…
Ne derler bilirsiniz, “evrende her şey zıttıyla vardır”; gece olmadan bilebilir miydik gündüzün kıymetini? Ya da bilebilir miydi siyah siyahlığını beyaz olmadan? Doğru-yanlış, iyi-kötü, yin-yang… Aslında zıttı değil midir, kendini tamamlayan, bütünleyen…
Peki, iş duygularımıza geldiğinde bu kural neden işlemiyor? Neden evrendeki her şeyi zıttıyla kabul ederken, duygularımızı daha doğrusu kendimizi kabul edemiyoruz?
Bazen reddediyoruz; “Hayır, olamaz bu ben değilim!”, bazen de kabul ediyoruz fazlasıyla “ Evet her şeyi ben hak ettim, benim suçum.”
Aslında ne sen O’sun ne de değilsin. Kendinle nasıl konuştuğunu, kendine hangi cümleler kurduğunu zaman içinde öğrendin ya da öğrettiler. Tüm bunları başta kendine, ailene, öğretmenine, arkadaşlarına hatta televizyondaki izlediğin dizi karakterlerine borçlusun… Tüm yaşanmışlıklarına, tüm deneyimlerine…
Kurduğun kalıplar içinde yaşadın tüm dünyayı ve kendi zihninin penceresinden izledin… Ama bunu yaparken niyetin aslında en başından beri belliydi. Sadece korumak istedin kendini ve aynı şekilde davranmaya devam ettin tamamen bilinç dışı, içgüdüsel…
Ve kaçınılmaz son “Çatışma”. Tıpkı dünyadaki zıtlıklar gibi, zihnin kendi içinde çatışmaya başladı. Kendinle kavga etmeye başladın. Duygularınla kavga etmeye başladın. Üstelik çevrendeki hiç kimsenin sana davranmadığı kadar da acımasız oldun kendine. Peki ya sonuç; öz güveni biten, karamsar, öz saygısını yitirmiş, hayattan beklentisi kalmamış, umudunu kaybetmiş hatta kendi değiminle “koca bir hiç”.
Peki, kendinle barışık olmak, her şeyi olduğu gibi kabul etmek bu kadar kolay mı?
Yani, bunun kolay ve kendiliğinden olabileceğini söylemek sanırım sadece umut tacirliği olur, polyannacılık olur. Biraz önce dedim ya, yaşanmışlıklardan dolayı kendinle ilgili kurduğun kalıplar bilinçaltında var olduğu sürece, sen sadece o pencereden olayları izleyeceksin. Farklı bir pencere olduğunu görsen bile yine aynı pencereden bakmaya devam edeceksin. Dön de bir bak hayatına bu hep böyle olmadı mı? Belki 40 kere bozdun tövbeni ve belki her pazartesi diyete başladın ama hafta sonunu bile göremedin. Hatta kendine söz verdin “bir daha bana aynı şeyleri yapmasına asla izin vermeyeceğim, hayır diyeceğim” ama o, aynı şeyleri yapmaya devam etti ve sen yine kendine verdiğin sözleri tutamadın.
Söylediklerinizi duyar gibiyim. “O zaman ben nasıl kurtulacağım bu durumdan? Nasıl kıracağım bu çarkı? Nasıl yıkacağım bu hayatımı sınırlayan görünmez cam duvarları?”
İşte bu doğru bir soru ancak biraz eksik. Nasıldan önce neden diye sorabilmekte yatar değişimin sırrı. Sorgulayın kendinizi; hangi durumlarla karşılaştığınızda hayatınızın kontrolünü kaybetmiş gibi hissediyorsunuz? O sırada içinizde oluşan duygunun adı ne? Ve kendinizle ilgili kurduğunuz karalayıcı cümleler neler?
Çünkü zihninizde ne varsa davranışlarınızda ve dolayısıyla hayatınızda o vardır. Aslında ilk önce fark etmekle başlar değişimin ilk adımı. Bazen bir renk görürsünüz zihninizden görüntülerin akmasına neden olan, bazen bir koku. İş yerindesinizdir, müdürünüzün size hakaret etmediği bir gün dahi yoktur ama yine de orada çalışmaya devam edip her geçen gün daha da erimiş hissedersiniz. Tatile gitmişsinizdir, eşiniz hiç beğenmedim bu oteli der ve siz sanki otel sahibiymişsiniz gibi sonuna kadar savunup kavga etmeye başlarsınız. Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bunu fark ettikten sonra ise karar verin; ben bu döngüyü kırmak “istiyor muyum?” yoksa “zorunda mıyım?” Bir şeylerin zorunluluk, gereklilik haline gelmesi gerçek değişimin önündeki en büyük engeldir. Bu nedenle istemek, istemek ve istemek, tamamen özgür iradenizle…
Sonrası ise kendinizi uzman kişiler ile birlikte bir takım gibi, istediğiniz geleceğe uyarlamak. Hayatınızdaki sınırlayıcı inançların altlarını dolduran travmalar, yaşanmışlıklar, nedenler ve sonuçlar işlendikçe, geçmiş olayları ele alma tarzınız, duygularınız ve nihayet gelecek davranışlarınız değişmeye başlar.
Başta sordum ya, duygularımız bizi zayıflatır mı?
Hayır! Duyguların sensin, seni sen yapan, insan yapan, birey yapan ve bu evrendeki emsalsiz tek varlık yapan şey.
Hayır! Duygularındır seni güçlü yapan şey! Yeter ki hisset, fark et, keşfet.
Ve söz ver kendine “ Evet ben buyum, kabul ediyorum. Ama artık kontrol bende ve değiştiriyorum!”